22 Haziran 2012 Cuma

Bunları Bir Düşün!

 Dün bir mekana yemek yemeye gittik.İyi hoş güzel siparişlerimiz alındı ardından yemeklerimiz geldi.Tıkınıyoruz ölesiye acıkmışız.Karşıdan bir kız çocuğu geliyor masaları dolaşarak.Belli ki para dileniyor insanlardan.Kimse bir şey vermeden gönderiyor.Saat 22:00 suları.
 Bu kızı ben daha öncede görmüştüm.Bir bankta otururken alışveriş sonrası,yanımıza gelmişti para istemişti.O gün birşey vermeden biz de gönderdik.Fakat o sırada aklımdan geçti.Elim kolum poşet dolu çıkar bir şey ver şu çocuğa dedim kendi kendime.Ama neden bilmem sesimi çıkarmadım.O gün eve döndüğümüzde arkadaşımın sigarasını oturduğumuz bankta unuttuğunu farkettik ve sonradan ikimizde kendimize kızdık.
 Bugün aynı kız çocuğu orda.Aynı arkadaşımla yemek yiyoruz ve bize yaklaşıyor.İçimden sevindim bi.O zaman yapamadığımızı şimdi telafi edelim dedim.Geldi yanımıza;'abla kardeşime bez alacağım gönlünden ne koparsa' diyerek avcunu uzattı.Ben sesimi çıkarmadım biliyorum karşımdaki dayanamayacak.Arkadaşım;'gerçekten vereceğim parayı kardeşine bez almak için mi kullanacaksın?' dedi.Kız da başını salladı 'evet' anlamında.Bizimki dayanamadı garsona seslendi.Kasadan çocuğa para vermelerini hesapta ödeyeceğini söyledi.Öyle de yaptılar.Çocuk parayı aldı teşekkür etti.Fakat arkadaşım tatmin olmadı tabi kıza sorular sormaya başladı;
-Sen bu parayla kardeşine bez alacağına emin misin?
-Evet abla.(biraz durdu sonra)Yani belki babama sigara alırız.O hasta da abla.Ya da belki ekmek alırım.
-Hayır verdiğim bu parayla babana sigara almayacaksın!Ben nedense inanmıyorum sana.Ailen mi zorluyor seni buna?Git insanlardan para iste diyerek zorluyorlar mı?
-Yok abla.Zorlasalar zaten ben hemen polise haber veririm ki.
-Emin misin peki?
-Evet abla.
-Baban ne iş yapıyor peki senin?
-Karton topluyorlar abla.Bizim evde amcamlar da kalmaya başladı.Biz çok kalabalık olduk.O yüzden para lazım bize.
-E peki amcanlar çalışmıyorlar mı?
-Onlarda karton topluyorlar abla.
-Gel bakayım karnın aç mı senin?
-Yok abla sağol.
 Biz yemek yerken gözünün önünde gönlümüz razı gelmedi bizi izlemesine.Oturttuk masaya kendi yediklerimizden bi dürüm yaptık ufak.Doldurduk içini.Ayran söyledik ona da.Hem yiyip hem konuşuyoruz.Küçüğün de çekingenliği yavaş yavaş kırılmaya başladı.Ben o sıra en sonunda sessizliğimi bozdum.
-Okula gidiyor musun sen?
-Yok abla gitmiyorum.Babam ablamı göndermiş. 9. sınıfa kadar okumuş o ama sonra okuldan almış babam.Bize de;'ablanızı gönderdim de ne oldu?Kız çocuğu okumaz.' dedi o yüzden gitmiyoruz.Ama erkek kardeşlerimi gönderecek.11 kardeşiz biz abla.Ben okula gitsem kardeşlerime kim bakacak?
-Kaç yaşındasın sen?
-10 yaşındayım.
-Okuma yazma biliyor musun?
-Hayır.
-Senin bu yaşta kardeşlerine bakıp,insanlardan para dilenmen gerekmiyor.Senin bu yaşta okula gidip derslerini düşünmen gerekiyor.Farkında mısın bunun?
-Biliyorum abla ama kardeşlerime bakmam lazım.Ben okula gidersem o zaman kardeşlerime kim bakacak?Zaten babam hasta çalışamıyor da.
-Bak canım,annen eğer bakmayacak olsaydı 11 tane çocuğu yapmazdı herhalde.Babanın ne rahatsızlığı var?
-Babamı hep doktora götürüyoruz.Hep öksürüyor o.
-Ama demin karton topluyor dedin.
-Evet topluyor.Bizim evdeki herkes topluyor zaten.2 gün sonra satıyoruz kartonları.Bazen bende yardım ediyorum.
-E karton toplayabildiğine göre çalışabilir de.Sigara içmemesi gerekir öksürüyorsa da.
-Ya abla 'Siz ROMANSINIZ' diyerek işe almıyorlar babamı.
 Bu sırada bir sessizlik oluştu.Birbirimize baktık arkadaşımla.Çocuk haksız değildi ki.Biz de ROMANlar yanımızdan geçerken tedirgin olmuyor muyuz?Çocuklarımızı ;'Bak çingeneler seni kaçırır gel artık eve!' diyerek korkutmuyor muyuz?Kendimi sorgulamaya başladım o sırada.Benim kardeşim 12 yaşında.Zor durumlarda kalsakta o herşeyin en iyisini yesin içsin diye hiçbirşeyden mahrum etmiyoruz.Okulunda dersleri kötü giderse hemen özel ders alsın diyebiliyoruz.Oysa ki bu çocuk,karşımda oturan bu 10 yaşındaki küçük daha okuma yazma bilmiyor.Adalet bunun neresinde?Hiçbir zaman okumayı hayal bile etmemiş bir çocuk bu.Benden senden ne farkı var?O da nefes alıyor o da acıkıyor o da iyi bir geleceği hak ediyor.En önemlisi o da insan!
-Canım benim babanın işe girebileceği bir yer mutlaka olmalı.İşkur var bak.Orda insanlara iş bulabiliyorlar yapabilecekleri.Sen istemez misin  peki okula gitmeyi?
-İsterim tabiki.Benim bi arkadaşım var o gidiyor 1. sınıfa (gülümsedi).Ben okula gitmedim ama harfleri biliyorum B,C,U falan.Ama arkadaşım 4 te okuldan çıkıyor.Benim için geç olur o saat.
-Sabahçı olursun sende.Sabah 8 de okula gideceksin öğlen 12-1 gibi çıkacaksın.Defter,kitaplarını okuldan veriyorlar zaten.Ailende bir para sıkıntısı da olmaz.Bak biz üniversite okuyoruz.Bize de devlet harçlık veriyor.Sen oku adam ol ben seni bir işe de yerleştiririm maaşını da veririm diyor.Para sorun olmaz tatlım.
 Başını öne eğdi.Boşuna konuşuyorsunuz gibi.
-Peki şöyle diyeyim ben sana.Sen okuyup bir meslek edinsen mesela öğretmen olsan,doktor olsan.Benim oturduğum yerde sen otursan ve senin yanına küçük bir kız gelip senden para istese de sende benim sana söylediklerimi ona söylesen daha iyi olmaz mı?Hem ilerde ailene de rahatça bakabilirsin.Bunu şuan anlayamayacak olsan da iyi bir gelecek hayali dahi aileni de seni de kurtarır.Annenin ya da babanın şuan yaşadığı hayatı ilerde sen yaşamak ister misin?
-Hayır istemem.
Arkadaşım devreye girdi;
-Yemeğini neden bıraktın?
-Yemeyeceğim ben.
-Aç olmadığını söyleseydin yapmazdık ama sana onu.Ziyan ettin ama nimeti.Yazık değil mi?Kardeşlerinden bahsediyorsun bak.Senin bu yediğini onlar yiyemedi değil mi hiç?
-Evet abla yemediler hiç.
-Bak ne güzel söylüyorsun işte.Aç olmaman ayıp birşey değil ki neden yalan söyledin?
 Bunları konuşurlarken kız sürekli etrafına bakıyordu.Arkasına sağına soluna.Arkadaşım;
-Neden etrafına bakıyorsun?Birşeyden mi korkuyorsun?
-Yok abla.Saat kaç?
-22:00
-Bak işte eve geç kaldım.Babam karton topluyor.Beni bekler ben gideyim.
 Diyerek kalktı masadan.
-Tamam ama bir dakika.Sana son birşey söyleyeceğim.Bu söylediklerimi bir düşün olur mu?
-Tamam abla sağolun.
-O parayla da sakın babana sigara almıyorsun.
-Tamam abla eve ekmek alırım.
 Dedi ve gözden kayboldu.Tabi bu konuşmalar geçerken,küçük bizim masamızda otururken etraftaki insanlar gerçekten şaşırtıcıydı.Hepsi bize uzaylıymışız gibi bakıyordu.Hele hesap ödemeye gelen bir başka müşteri bizim masamıza öyle bir baktı ki.Ben bu tür durumlarda illaki birşey söylerim ama küçüğün gururu kırılmasın diye sesimi çıkarmadım fakat o insan evladına bir bakış attım ki o bakış ona yetti.Daha sonra bizimle ilgilenen garson geldi.Konu çocuktan açıldı tabiki.
-O çocuk hep burda hanımefendi.Herkesin masasına oturup yemek yiyor.
-Tamam ama bu bize başka müşterilerin uzaylı görmüş gibi bakmasına bir sebep olamaz.
-Siz de haklısınız ama o kişi de bir başka masada görmüşse çocuğu şaşkınlıkla bakmıştır belki de size;'Ne zaman karnı acıktı da sizin masanıza oturdu' diyerek.
-Yoook olmaz yanlış hareketler bunlar.
-Bizimde elimizden birşey gelmiyor hanımefendi.Açız deseler biz onlara elimizden geleni yapmaz mıyız?Ama onların amacı para işte.Ya babasına verecek o da artık içki mi alır sigara mı alır bilinmez ya da kendine gidecek çitos mitos alacak köşedeki bakkaldan.
-İstediğini alsın efendim.Benim için nasıl harcadığı mühim değil o parayı.Yemediği yiyecekte verdiğimiz para da helali hoş olsun.Eğer söz verdiğini yapmazsa o onun hatası.Benim takıldığım konu başka.10 yaşında o çocuk ve okula gitmiyor ve insanlardan para dilenmek zorunda bırakılıyor.Hala böyle zihniyetler kaldı mı ya bu memlekette?
-Bu insanlar böyle işte.Sokakta görüyorsunuzdur illaki.Kadınlar yanlarında daha bebekken dolaştırıyorlar.Onlarda öyle büyüyor yapacak birşey yok.İnanmayın söylediklerine birine para verirsiniz arkasından 10 kişi daha gelir.He tabi şöyle bir şey de var ; iyilik yap denize at,balık bilmezse halık bilir.Bir şekilde döner yaptığınız iyilik size.
 Gülümsedik adama.O da haklı.Fakat bu düşünceyle oturduğumuz her gün kız çocuğunu okula göndermeyen bir asalak daha katılacak hayata.11 kardeşi olan bu 10 yaşındaki çocukta bizler gibi yaşamayı hak ediyor.Amcalarıyla bir evde sıkışıp tepişmektense kendi odasının olduğu yahut kardeşleriyle kaldığı,ders çalışabileceği bir odası olmasını hak ediyor.Dışladığımız ve onlar için kılımızı kıpırdatmadığımız insanlar bu çocuklar işte.Bana ne kadar yalan söylese de belki de verdiğim parayı hak etmese de o da bir  çocuk sonuçta.Hepimiz kendi hayatımıza odaklanmış,kendi çocuklarımızın derdine düşmüş,karşımızda olan biteni es geçerek yaşıyoruz.Ne kadar doğru bu?Dinimizin emrettiği ;'Komşusu açken tok yatan bizden değildir.'  hadisinin hayatımızdaki yeri ne?Kapı komşundan mı bahsediyor bu hadis sadece?Bunları bir düşün bence.Sorgula kendini.'Rabbim herkesi bir sınav için bu dünyaya getirmiş.' demeyi hepimiz biliyoruz değil mi?
 Küçüğe de söylediğim gibi bunları bir düşün!

16 Haziran 2012 Cumartesi

Nedir ki?

Ne zaman gördük bize hizmet eden insanları? Nasıl bir haytatları var kaç kere düşündük?Üzerimize ya da masaya birşey döktüklerinde kaç çocuğu var,kime bakıyorlar,neden burada çalışıyorlar kaç kere sorguladık bütün bunları?
 Oturduğumuz yeri hiçbir zaman beğenmedik.Neden deniz manzarası yokmuş diyerek?Kaç kere denize bakarak efkarlandıkta derdimizi denize anlattık bu zamana kadar?Neyin değerini bildik?
 Duyduğuma göre eğer derdimiz neyse denize anlatırsak bizi duyar ses verirmiş yani dinlermiş, akıntılara karışan sular bizi.Ne zaman dert yansak aşktan,dertten yana duyarmış derdimize ortak olurmuş okyanuslara karışan caanım deniz.
 Öyle bir şeydir ki su,hurafeler yazılır uğruna.Mesela kötü bir rüya görürde akan suya anlatırsan derman olurmuş,kaybolurmuş gerçekleşecek kötü şeyler.
 Su öyle saf ve temizdir ki bize benzemez.Bizim kötülüklerimize,riyakarlıklarımıza ayak uydurmaz.İki yüzlülüğe ferman yazdırmaz.Dinler ve akmaya devam eder her güzel şey gibi.
 Hayatta öyle değil midir?Ne kadar kötü olaylarla karşılaşırsak karşılaşalım herşeye rağmen akıp gitmez mi?Kendimiz bile o kadar iğrenç oyunlara alet olsakta devam etmez mi?Kimin arkasından iş çevirirsen çevir,kimin arkasından konuşursan konuş,kimle ne bok yersen ye yine de yaşadığın sürece bir umudun vardır.Herşeye ve herkese rağmen.
  Bazen bir ışık yanar bilir misin?Yapman gerekeni gösterir hayat.Yaşaman gerekeni.Yapar mısın o zaman da onu?Benim yaptığım olmadı.Nerde yanlış nerde yapılmaması gereken şey var hep ona meyil verdim,onu gerçekleştirdim.Kaderimde olması gereken,yapmam gereken işlere yer vermedim.Hep erteledim.Ertelediklerim aslında yapmam gerekenler değil,kendimdi.Başkaları için kendimi hep erteledim.Nereye kadar sürer diye sorsam da,yaptım bunu kendime.Ne için?Boş.
  Biri sana gelipte hiç;' Bu kadar zamandır sana çaba göster diyen oldu mu?' dedi mi?Çok ağır bir  mesuliyet bu laf.Tahmin edebileceğinden daha çok..Maddi açıdan ne karşılarsa karşılasın karşındaki sen manevi açıdan kendinden birşeyler veriyorsan emin ol çok koyar bu sana.Bunu söyleyen belki farkında değildir ne dediğin.Ya da fedakarlık ettiğin şeylerin farkında değildir.
  --
 Kimsenin umrunda değilsin aslında.Tek başınasın hayatta.Sana;'her zaman yanındayım' diyen insanlar elbetteki olacaktır.Fakat bilmen gereken onların hiçbir zaman yanında olmayacağıdır.Senin yerinde olmayan insan,senin yanında ne kadar olabilir ki?Seni ne kadar anlayabilir?Önce düşünmen gereken bunlar.Saflık etme.Başkalarının farkında olacağına kendinin farkında ol önce.Başkalarına değer vermeden,kendine değer ver.SEN olmadıktan sonra ONUN,BUNUN,ŞUNUN ne anlamı var?

27 Mayıs 2012 Pazar

Aşkla Karışık İnsan Modeli

  Kafa karışıklığı.
  Bendeki durum bu.
  Hep arada kaldım.
  Kimi sevdiğim konusunda hep bi arada kalmışlığım vardır.Hiçbir zaman emin olamadım kimi seçmem gerektiğini.Hep gidenin arkasından baktım,geleni gülümseyerek karşıladım.Ama ilerde aradan 10 yıl geçse de eskiyi hep hatırladım.Onun kim olduğunu hatırladım,eskiyi yad ettim.Karşımdakine ihanet mi bilmiyorum ama hatırlamak istiyorum.Bu arada kafamda karışıyor elbet.Yaaa şöyle yapsaydım,böyle deseydim ne olurdu diye.Böyle düşünmenin kimseye faydası yok bunu biliyorum.Fakat elimde değil.
  Ne yaparsam yapayım,kim olursam olayım,kimle olursam olayım yine de bir şekilde aklımın bir köşesinde hayatımda yer almış tüm insanlar kalıyor.
  Ya doğru insan?
  Kimdir o?Nasıl anlarsın o adam olduğunu?Şuan birlikte olduğun adam seni çok mutlu etse de daha önce sevdiğin adam yine de ara sıra aklından geçiyorsa?O zaman doğru insanın yanında değil misindir,sırf aklından geçiyor diye?Aklındaki insanla birlikte olman mümkün değilse peki?
  Hep o adam doğru insandır kafanda aslında.Herkesin bi mazide yarım kalmış eski aşkı vardır ve hep şuan beraber olduğu kişi mantıklı diğeri aşk doğuran doğru kişidir.Ne kadar doğru bu düşünce?Hangisini seçmeli?Eskide kalan geri gelemeyeceği için mi doğru insan olarak bellenir ve hiç unutulmaz?O yada bu sebepten ayrılmışsındır ve hep aklında kalır.Kafanda kurduğun ufak hayallerde o hep doğru insandır.Doğru ama yanlış insan...
  Aslında yapmamız gereken en doğru şey şuan mutlu olup olmadığımızı kendimize sormamız ve bir cevap alabilmemiz olur.Gerçekten hayatındaki kişiyle mutluysan herşeye rağmen doğru insanı araman yersizdir.Sonuçta bir yerde devreye girecek KADER bir yerlere bizi bekliyor olacak.Anı yaşamak her zaman doğru sonucu vermese de eskiyi düşünmek ne sana ne karşındakine birşey kazandırmayacaktır.Dediğim gibi önemli olan şuan mutlu musun değil misin?Buna bir cevap bulabilirsen eğer olay bitmiştir.Doğru ya da yanlış insanı bulmak değildir marifet.Marifet kendini mutlu hissedebilmektir yanında olan insanla.Mutlu olan olmayan herkese selam olsun...

14 Mayıs 2012 Pazartesi

Kalbinin Sesini Dinlemek mi?

Kalbim mi?Vicdanım mı?Bu soruların cevabını bulduğum zaman kimseyi istesem de üzemeyeceğim.Duygu karmaşası içindeyim.Acaba arasam mı?aramasam mı? diye.Arasam daha mı çok üzülür?Aramasam kendine dert ederde daha mı kötü olur?Bir türlü ne yapacağıma karar veremiyorum.Bu zamana kadar 'kalbimin sesi'yle 'mantığı'mın ayırdına varmış bir insan değilim.Malesef ki düşündüklerimi direkt uygularım.O anda birinin kalbi kırılırsa diye düşünmem çoğu kez.Herkes kadar patavatsızım.Yerine ve adamına göre...
 'Kalbinin sesini dinle.' dendiğinde insanlar ne yapıyor?Tamam birini seversin bu kalptendir.Ama O kişiye karşı davranışların neye göre yüreğinden gelir?Her yumuşak davranışımızın simgesi midir kalpten gelmek?Böyle olduğuna inanmıyorum.Her sert veya kırıcı davranışta ya da ayrılıkta;'mantığıyla hareket ediyor.' demek yanlış.Çoğu kararımızı mantığımızla veriyoruz çünkü.Ama neye göre ayırt edebiliyoruz bunu hala anlamış değilim.
 Düşünüyorum...İnsanlar birini severken başka bir kişiyi daha sevebilir mi diye?Sevemez diyorum içimden.Mantıksız geliyor.Büyük ihtimalle bu sorunun cevabında gizli,aradığım cevapların bir kısmı.
 Bir insan iki kişiyi birden sever bu kendisine de mantıksız gelir ama sever elinde değildir.Kalbinden gelir.Öyle tahmin ediyorum ki; birini seçer sonunda.Kaybetmekten en çok korktuğunu tercih eder.Ama o zamana kadar aldığı 'ikisini beraber yürütme fikri'nden kendini alamaz.Kapılır bir anda.Sonra düşündükçe ve yaşadıkça böyle sürmeyeceğinin farkına varır ve en mantıklı olanda karar kılar ve birini seçer.
 Kolay anlatıyorum tabi.Yaşaması güç,anlatması basit olaylar bunlar.Ama ancak aklıma böyle bir örnek geldiği için bir cevap bulabildim.Peki aradığım cevabın diğer kısmı nerde?'Kalbimin sesini nasıl dinleyebilirim?'.Düşündüklerimin hangisi mantık hangisi kalben süslenmiş fikirler?
 Cevap bulamadım...Kafa yine kazan desenize.
 

30 Nisan 2012 Pazartesi

'Marilyn ile Bir Hafta'nın Etkisi

 Şimdi izledim 'Marilyn ile Bir Hafta' filmini.İçimde garip duygular uyandı gerçekten.Çok kafam karışık gerçekten...
 Filmi izlerken Marilyn'e kızdığım taraflar oldu ama sonra düşününce aslında bende de var ondaki duygu karmaşası.Çoğu insanda da vardır eminim.
 Acılarla beslenen varlıklarız inkar edemeyiz.Ne kadar şikayet etsekte acı çekmekten aslında bağlımlıyız bi yönden.Sezen Aksu şarkılarını mutlu mesut olduğu zamanlarda yazmamıştır eminim.Hüzün kokar şarkıları da müziği hep.İçimize işler o güzel nameler.Hep birşeyler buluruz kendimizden.Bu filmde de öyle aslında.Ne kadar egoist gözüksede Marilyn ne kadar suçlasakta Colin'i bıraktı diye o da bizim gibi insan.Belki farkında değiliz ama duygularıyla ya da hayatlarıyla oynadığımız insanlar olmuştur.Bilerek ya da bilmeyerek,isteyerek ya da istemeyerek...Başkalarının acılarıyla da besleniriz.'Onun hayatını mahvettim.Ben nasıl bir insanım?' diye sorarak gelmişizdir belki de şuan ki konumumuza.
 Çok genelleme yapıyorum ama içimizdeki çıkarcı kişiliklerden bahsetmiyorum elbette.
 --
 Herkes bir bebek gibi masum olmak ister.Hiç kirlenmemiş olmayı diler.Ama hiçbir zaman olamayacağını da bilir.
 Yaşanmışlıklar isteyerek yaşanır.Kimse 'istemeden oldu' diyerek sıyrılamaz işin içinden.İstemişsindir o anda.Hiçbir şey düşünmemişsindir belki sadece o anda olmak istemişsindir.Belki birinin mutsuz olacağını düşünmeden sevmiş gibi davranmışsındır.Öyle olmayı umarak.Sevmeyeceğini bilsen de o hatayı yapıp üzmüşsündür karşındakini.İstemişsindir ama sonuçta.
 O bir yanlıştır geri dönülemez. 
 Onu mutsuz edeceğini bilsende o an kendi mutluluğun için,bir anlık mutluluğun için,karşındakini düşünmemişsindir.Sonunda pişman olacağının da farkındasın belki ama istedin ve yaptın.Geri dönmekte istemedin.Belki herşey bittikten sonra üzüleceksin onun adına biliyorsun.Ama o anı hiçbirşeye değişmezsin yinede.Hem pişmansındır sonrasında hem değilsindir.Arkana baktığında 'o' hayatından çıktığında gülümseyerek hatırlarsın.Emin ol 'o' da seni öyle hatırlıyor.Başta sana kızsada,nefret etsede geriye dönüp baktığında ne kadar kötü birşey yaşarsa yaşasın kendini gülümsetecek bir an bulur ve kötü olan herşeyi unutur.Objektif bakıldığında ne kadar olmaz gibi gelsede,yaşandığında bu böyle.İnsan olmak böyle birşey...
 Tüm insanlara selam olsun.

24 Nisan 2012 Salı

Herşeyin Fazlası Zarar


Kimseye inanıp kanmayın ey dostlar!

 Değer verdiğiniz,tüm sözlerine kandığınız,uğruna kendinizi değiştirmeye çaba gösterdiğiniz insanları salın kendi dünyalarına.Siz onların uğruna kendinizden feragat etsenizde onlar kendilerinden hiç ödün vermeden kendi hayatlarına olmak istedikleri gibi devam edeceklerdir.Siz o kadar çok fedakarlık yapmaya alışmış olacaksınız ki onlarda buna alışmış olacak ve sadece sizden bekleyecekler herşeyi.Tüm olanların sonucunu ve olacakları...Sizde insansınız ey dostlar!Bu kadar enayi olmayın bu riyakar insanlara karşı!

 Kendinizden bu kadar ödün verirken onun hiçbir çaba göstermemesi inanın sizi hayal kırıklığına uğratacak ve sonunda eğer sonu gelirse üzülmeniz gerekenden daha çok kahrolacaksınız.Açın gözünüzü!Boşuna kendinizi paralamayın!

Eğer bir fedakarlık yapacaksanız kendiniz için yapın.Eğer yaptığınız yanlış birşey varsa kendiniz için düzeltin.Size zararı olabileceğini düşündüğünüz için..Başkası için bunu yapmaya kalkarsanız bir süre sonra kendi hayatınızı başkalarının üzerine kurduğunuzu farkedecek yalnız herşey için çok geç olmuş olacak...Geç olmadan uyanın ey dostlar!

Diyelim ki daha önce bunu yaşadınız.Onun/onların için bu kadar kendinizden ödün verdiniz ve hayatınızı ona göre şekillendirmeye başladınız.Yapmanız gereken tek şey : 'Farkında olmak'.O sırada unutun herşeyi...Ailenizi,sevgilinizi,dostlarınızı,iş arkadaşlarınızı,okulunuzu,işinizi.Dönün bakın kendinize bir :'Ben ne yapıyorum kendime?' diye sorun.Daha önce yaptığınız gibi.O zaman onları düşünürken şimdide sadece kendinizi düşünün.Yaptıklarınızı,aldığınız kararları ve bu kararlarla ne kadar yol kat ettiğinizi oturun bir kere düşünün.Herkesi bırakın bir kenara herkesle yaşadıklarınızı da.Sadece neyin sizi bu kadar yıprattığını ve neyin sizi bu kadar üzdüğünü düşünün.Buldunuz mu?Bulamadıysanız biraz daha düşünün ve yaşadıklarınıza objektif olarak bakın.Ben bekliyorum...

......

Buldunuz demek...O zaman yapmanız gereken tek şey şu.Sizi üzen ne varsa yavaş yavaş öldürün içinizde o duyguları.'Kolay olmayacak,elbet üzüleceğiz' Sezen'in de söylediği gibi.Ama biz ne enayiyiz  ne mazoşist.Durduk yere neden kendimizi,psikolojimizi,bedenimizi yıpratalım?

Bunları yaptıktan sonra elinize ne geçecek neden yapasınız böyle birşey bunuda söyleyeceğim tabiki merak edersiniz.Hepimiz  insanız.Hayatınızdan silmeye çalışıyorsunuz bir süre sonra.Acı veriyor fazlasıyla ama biz cesaretliyiz ki böyle bir işe kalkıştık.Son gaz yola devam sonuca doğru ilerliyoruz...

Sadece kendinizi düşünmeniz gerektiğini söyleyip duruyorum.Nedenini ise Sagopa Kajmer'i bir lafıyla özetlemek istiyorum;'Ben bana kendim için lazımım'.Önce kendinizi düşüneceksiniz,kendi çıkarınızı gözeteceksiniz.Eğer kendiniz için iyi olan birşeyi yapıyorsanız emin olun hayatınızdaki insanlara da mutlaka yararı olacaktır.Düşünün;sizi kullanan bir insanı hayatınızdan çıkardınız.Bu insan arkadaşınızdı.Ee ne olacak?Hayatınızın büyük bir bölümünü kaplayan arkadaşınız/sevgiliniz gitti.Başka insanları hayatınızda onun yerine koymaya başlayacaksınız.Belki de daha değerli insanları hayatınıza alacak ve daha iyi dostluklar ve daha iyi arkadaşlıklar edineceksiniz.Aynı hataları yapmayacağınız için daha kötü bir belkiniz olmayacaktır...

Sonucuda bağladığıma göre artık gitme vakti geldi.Ne karar verirseniz verin sonunda mutlu olmanız dileğiyle....

(20 ekim 2011 de yazdığım bir blogtu)

5 Nisan 2012 Perşembe

Bazılarımız Yalnızlığı Seçer

  Martıların arasında dolaşan bir karga.
  Sadece martıların yaşadığı bir diyarda nerden ve nasıl geldiğini,ailesinden kopup orada ne şekilde,hangi şartlarda terk edildiğini bilmeyen bir karga.Bir yerlerde bir şekilde bir anne babadan olduğunun farkında.Martılar tarafından dışlanan,simsiyah,çirkin bir karga.Onlar gibi olamayan istese de değişemeyen bir karga.Ne kadar iyi olsa da diğerleri tarafından aralarına alınmayacağıın farkında olan,yalnız,örselenmiş,çabalayarak daha da dibe batan...
  Onlar aç kalmazlardı.Gerek insanlar çatılarına yiyecekler bırakırlardı gerek kendileri denizlere dalar karınlarını doyururlardı.Çöplükleri mesken tutarlar,askerler gibi dizilirlerdi adeta.Yılmaz çabalardım.Bu kadar martının bir arada olduğu bir yerde mücadeleyi asla bırakmadım.Çoğu zaman onlarla bende dalardım çatılara,çöplüklere.Ama onlar gitmeden yemem imkansızdı.Onlar gittiklerinde de yiyecek bir şey kalmazdı.
  Hepsinden tecrübeli hepsinden cesurdum.Onlar hep sürüye bağımlılardı.Bense sadece kendinden sorumlu özgür bir kuştum.Bağlı olduğum bir sürü bir aile bir arkadaş ya da her neyse hiçbirinden yoktu.Bağlı olduğum tek şey yalnızlığım ve benliğimdi.

---


 Günlerce aç kaldığımı,halsiz düşüp uçamadığımı bilirim.Kimse yardımıma gelmez kimse gözünün ucuyla dahi bakmazdı bana.Onların görmek istemediğiydim.Hepsinden daha cesaretliydim.Bir lokma için dört martının arasına daldığımı bilirim.Onlar beni ne kadar gagalasalar ne kadar tüylerimi yolsalarda vazgeçmem aklıma koyduğumu yapmaktan.Onlar gibi değilim.Kimseye güvenle sırtımı yaslayamam.Kimseden hayatta kalmak için yardım dilenemem.Böyle böyleyim.ve hepsinden daha iyiyim.Biliyorum.
  Nasıl büyüdüm farkında değilim.Doğamın gerektirdiği her şeyi yaşadım.Tüm mevsimleri geçirdim.Çok zaman geçti ölmedim.Kimleri neleri gömdüm ben hala ayaktayım.Hepte ayakta kalacağım.
  Yaşıma hürmet etmediler.Küçükken ezildim,gençliğimde görmediğim eziyet kalmadı.Şimdi ise yaşadıklarımı düşünerek hayıflanıyorum.Geçmişteki durumumdan daha iyi halde değilim.Ama yine de bu zamanıma da şükrediyorum.
  Uzaklardaki diyarları bilirsiniz.Herkes bilir oraları.Bende bilirim.Uzak diyarlarda başka kargaların da var olduğunu duydum.Tabi ki olacaklar.Tanrı'nın bir lutfu olamam ya.
  Göçmen kuşlar buradan da geçerler.Bir süre kalır yollarına devam ederler.
   
  Benim gidecek bir yolum yok.
  
  Bazen kalmazlar bile.Uçup giderler öyle rüzgar gibi.Aralarına karışıp onlarla konuşmaya çalışırım.
  Ne zaman buraya uğrasalar biriyle hep sohbet ederiz.İçlerinden bir tanesini dostum sayarım.Söz konusu yerleri ondan öğrendim.O anlatırken bazen hiç gitmese dediğim de olur.O benden ne kadar hoşlanmasa da derdim beni sevmesi değil.Sevilmemeyi dert etmiyorum kendime.Onun da benimle konuşmasının tek sebebi gördüklerini,tecrübelerini paylaşıp böbürlenmek.Olsun.Güzel
hikayeler anlatarak mutlu ediyor beni.
  Son gelişinde epey kafamı kurcaladı söyledikleri.Hep aynı şeyden bahsederdi.Ama bu sefer gerçekten düşündürdü beni.'Neden' dedi.'Neden aileni aramıyorsun?Başka diyarlarda senin gibisi çok.Belki bir eş bile bulursun kendine kim bilir?Kim bilir belki de çok saygı duyar katıldığın sürü sana.'.Sustum bu sefer.Sadece sustum.O konuşurken kafamda canlandırmaya çalıştım söylediklerini.Hayal ettim.Düşündüm;'Benim gibiler' ne demekti?Kimdi onlar?Gerçekten varlar mı?Yoksa palavramı hepsi.
  Ailemi düşünmüyorum.Onlar haklı veya haksız yere burda yalnız başıma bırakıp gitmişler beni.Ardımdan ağlasalar ne fayda?Ama bir 'gelecek'.Beni düşündüren asıl neden;'gelecek'ti.
  Martılar gibi bir sürüm olsa.Benim de aynı gölcükten su içebileceğim birileri olsa.Onların birbirlerine sarıldıkları gibi bende sarılsam dostlarıma yahut hiç bulamadığım aşkıma.Evet aşkıma.Sonra bir yavrum olsa ve uçarken , ona uçmayı öğretirken martıların saldırısına uğrayıp yavrumu düşürsem bir köşeye.Korkup kaçıversem arkama bakmadan.Acı çığlıklarını duysam da sadece kendi canımın derdine düşsem.Sonra o...Sonra o martılar tarafından dışlansa.Aç kalsa,yalnız kalsa,kendini orada bırakan ailesi ardından küfürler savursa,isyan etse kaderine.'Neden' diye sorsa...Ben rahat uyusam her gün.Benim diyarıma yavru bir martı düşse yanlışlıkla.ve dışlasam onu dövsem aç bıraksam,dövdürsem ama canını almasam.Onu her gün diri diri mezara gömsem.
  Bir anda irkildim ve suskunluğumu bozdum arkadaşıma karşı.'Hayır ben o değilim.Beni buraya kim getirdi,kim bıraktı,neden burdayım?Bilmiyorum.Ama burda kalmak zorundayım.' Onları işaret ettim; 'Ben onlar gibi değilim.Olamam.Ben farklıyım ve hep öyle kalacağım.Son nefesime kadar savaş vermem gerekse de...'

1 Mart 2012 Perşembe

Herşeye Rağmen

  Uyurken uykumuzun bölünmemesi için yüzümüzü ışığın geldiği yönün tersine çeviririz.Hayattaki bazı dönemlerimizde buna benzer.Bazen derin bir uykuya dalarız.Bazı şeyleri göremeyiz.Önümüze çıkan fırsatları,beyaz atlı prensimizi yada can dostumuz olabilecek birisine hayatımızın bu döneminde sırtımızı döneriz.Çünkü o sırada uyuyoruzdur ve rahatsız edilmek hiçbirimizin hoşuna gitmez.
  Bunalımlı dönemlerimizde diğer insanlardan gelen sosyal çağrılara cevap vermek istemeyiz.Kim ister ki?Seni dinlerken anlamsız bakış ve kafa sallamalar şahsen beni hep germiştir.Bu sizin sorununuzdur ve bunu sizden başka kimse anlayamaz veya çare bulamaz.Çünkü karşınızdaki hiçbir insan hayatta sizin deneyimlerinizi tecrübe etmemiş ve sizin bakış açınıza sahip olamamıştır.Bu yüzden bir probleminiz varken özellikle de bu kendinizle ilgiliyse başkalarından medet ummayın.Size tavsiyem biraz yalnızlık ve gözyaşı-Üzülmemenizi söyleyen,sizi ağlamaktan men edenlerin inadına-.
  Gözyaşı demişken başkalarının yanında ağlarken ne hissedersiniz?Ben bundan hiçbir zaman hoşlanmamışımdır.Ağlarken yüzünüzün aldığı ifadeyi hiç aynayada gördünüz mü?Çok çirkin oluyoruz gerçekten.Ama tek nedeni de bu değil elbette.Ağlarken çok çaresiz görünüz.Bazen gerçekten çok çaresiz olduğumuz durumlarda elimizden gözyaşı dökmek dışında birşey gelmez.Ama bu bir başkasının yanında olduğunda bu çaresiz durumunuzdan yararlanma olasılığı daima yüksektir.Özellikle bir bayansanız ve yanınızdaki kişi bir bay ise.
 Erkekler kadınlardan bu tür durumlarda yararlanmayı çok sever.İster arkadaşınız ister sevgiliniz ister iş arkadaşınız olsun eğer söz konusu bir erkeğin yanında ağlamaksa ve kendinizi tutamıyorsanız gerekirse böğürerek koşarak uzaklaşın ordan.Kadınların zayıflıklarından yararlanmak gibi bir zaafları var çünkü.Bu durumdan fayda sağlayacağına emindir erkek.Ne kadar başarılı oldukları tartışmaya açık tabii ama bu sorunun cevabı elbette ki sizlerde gizli.
  Erkekler konusuna değindindim fakat devamı gelmeyecek.He bir de istisnalar kaideyi bozmaz demeyi de unutmamalıyım.


  Ne diyorduk? Evet.Bunalımdayken ağlamak,sızlamak,kendine acımak,tatlı komasına girmeye çalışmak elbette çözüm değildir.Birazda bu ruh halinden kurtulmanın 'kendimce' yollarından bahsedeceğim.Faydalı olabilirsem ne mutlu bana.


 Bunalımdan çıkmanın en iyi yolu önce gerçekten sorununuzun ne olduğunu bulmaktan geçer.Kendi işinizi kendiniz halletmelisiniz-Psikoloğa onca para dökmenin hiçbir alemi yok-.Genelde bu tür vak'a larda sorun zaten bilinir ama kendine itiraf etmekten kaçınılır.Önce kendimize bir itiraf edelim bakalım.Ne eksiğimiz var bir görelim.Bu evreyi tamamladıysanız eğer sıra ruh halinize zıt bir müzik dinlemekte.Bu birinci adımdır.Şöyle ki;hareketli bir müzik açtınız-ki çoğu zaman ruh halinin zıttı budur-.Kendinizden nefret ediyorsunuz.İçinizden kıpırdamak bile gelmiyor.Ancak istemeseniz de kalkın bir ayağa silkelenin.Olumlu olumsuz tüm düşünceleri kafamızdan silip son ses verin müziğe...Dans edelim.İçimizden nasıl geliyorsa öyle dans edeceğiz bugün.Özgürüz.Kafamızdaki düşünceleri attık çünkü canlanmanın vakti geldi.Bir süre sonra o coşkulu müzikte dans ederken gülümsediğinizin farkına varacaksınız.Hatta belki yaptığınız anlamsız hareketlere kahkahayla güleceksiniz.Çünkü burda amaç dans yarışmasına katılmak değil,istediğinizde basit bir müzikle yüzünüzün gülebildiğini görmek.Herşeye rağmen gülebilmek kendini iyi hissetmenin en güzel ve en basit yoludur bence.
   Zihnimi boşaltamadım ben dans mansta edemem hareketsizlik iyi geliyor bana diyenlere;o zaman normalde dinlemesenizde bir klasik müzik açın.Oturun bir yere,kapatın gözlerinizi.Eskiden yaşadığınız güzel günleri anımsayın.(Burda DİKKAT altı çizili kelimelere).Bu da sizi gülümsetmeye yetecektir.Bence,geçmişte yaşanan üzüntü,keder ve diğer bütün kötü olaylar adı üstünde geçmiştir ve geri gelmeyecektir.Dolayısıyla eski günler yüzünden kendinizi üzmeye gerek yoktur.Ama geçmişte yaşanan mutluluklar anıdır.Onları bir anı olarak saklar ve kötü zamanlarda sizi herşeye rağmen gülümsetebilmesi için çıkarırsınız.
  Evet buraya kadar 2 aşama kaydettik sayıyorum ve devam ediyorum.Bu arada yöntemlerim kesinlikle bilimsel değildir.Bir psikolog falan da değilim.Ama deneme-yanılma yöntemiyle test edilmiştir.
  Bunalım genelde eve kapanma hali olduğundan 2 önerimde evde gerçekleşebilecek şeylerdi.3. aşamada biraz kendimizi dışarı atmanın zamanı geldi.Bu kadar buhran yeter.Duygusal ya da arabesk müzik dinlemekten,romantik komedi filmler izlemekten kurtulduk.
  Romantik komedi film demişken bir not düşmem gerekiyor.Bu film türü bunalımdaki insanlara iyi gelir gibi düşünülse de bence tam tersi.Çünkü onlar ne kadar güzel olsa ve ne kadar gülümsetmeye meyil ettirse ya da içimize bir parça huzur katıyormuş gibi görünsede aslında dikkat etmediğimiz bir nokta var.Bu filmler hep mutlu sonla bitiyor.Ama sen mutsuzsun.Film bittikten sonra iç çekiyorsan inan o film sana kendini hayatınla kıyaslama yapmanı sağlayarak hayal kırıklığına uğramanı sağlıyor.Çözümde gerilememek adına mutlu sonla biten filmleri yasaklıyorum.
  Evden çıktık.Öyle eşofmanla saç tellerinin hepsi ayrı telden çalıp oynarken değil elbette.Makyajımızı,saçlarımızı yaptık,şıkır şıkır giyinip attık kendimizi sokaklara.Okan'ın da dediği gibi 'Hayat Sokaklarda'.
   Yanımıza kimseyi almadan tek başımıza yürüyoruz kaldırımlarda.Kaldır bakalım kafanı biraz.İzle insanları.Herkes neler yapıyor?Dünyaya bak.Etrafındaki binalara bak.Daha önce o sokaktan binlerce kez geçmene rağmen böyle bir bina görmemiştin haksız mıyım?Farkında değildin.Sonra git bir kafede otur.Sevdiğin bir içecek ısmarla kendine.Nefes al,gülümse.Senin gülümsediğini görünce inan bir başkası da seni görecek ve neden bu kadar mutlu olduğunu düşünmeden önce o da bir gülücük atacak ortaya.Kim bilir belki bir zincir oluştacak ve milyonlarca insanın gülümsemesini sağlayacaksın.Hatta hayatında hiç gülmemiş bir insanın bile dudaklarının arasından dişlerinin gözükmesine neden olacaksın.Kötü manzaralar getirme aklına!
  Tavsiyelerime uyduysan kendini huzurlu hissettiğine eminim şuan.Daha sonrasını merak edenlere;daha sonrası kendiliğinden gelecek.Her sorunun bir çözümü vardır.Bu çözümü önce kendinde sonra başkalarının yardımıyla araman gerekir.Ben çözümünü arayan ama bulamayan çıkmazdaki insanlara nasıl başlayacaklarını göstermeye çalıştım.Ne kadar başarılı oldum bilmiyorum.Ama inanın mutsuzluk insanın doğası gereği yaşaması gereken bir duygu olsa da,herşey de olduğu gibi bunda da fazlası zarar.İnsan bedeninde tamiri olmayacak bir yara yok.Malumunuz tıp çok ilerledi.Ama ruhunda açılan yaraların tedavisi eğer ki yara derinse biraz daha zordur.Ufak mutsuzluklarla ruhunuzu paramparça etmeyin.Yerine mutluluklarınızdan hediye edin kendinize.Kapatın o yaraları ki yerlerine gelen mutsuzluklara yer açılsın siz tükenmeden.
  İçinizdeki mutluluğu aramaktan vazgeçmeyin.Derinlerde bir yerlerde de olsa sizin tarafınızdan keşfeldilmeyi bekliyor.
  Herşeye rağmen içindeki umudu tüketmeyen insanlara selam olsun...

19 Şubat 2012 Pazar

Ben Aslında Hastaymışım!

   Öncelikle merhabalar,
 Kendimde uzun zamandır dikkatimi çeken ama sebebini bir türlü çözemediğim bir ağırlık var.Canım hiçbir şey yapmak istemiyor,kimseyle konuşmak istemiyor hatta oturduğum yerden dahi kalkmak gelmiyor içimden.Öyle ki artık insanlardan uzaklaşmaya ve kıç büyütmeye başladım diyebilirim.
 Bu durumun uzun zaman farkına varamadım.Rahatsız ediyordu tabi.Hayatta bütün amaçlarını yitirmiş,bitik bir gençtim artık.Birşeyler yapmak istiyor ama yapmıyordum.Bir sürü sorumluluğum var hem de tahmin edebileceğinizden daha fazla.Bunların ne kadar farkında olsamda ne kadar yapmam gerekenleri bilsem,(yaptığımda/yapmadığımda)) sonuçlarının neler doğuracağını bilsem de yine de yapmıyordum.Sanki beni durduran birşey vardı ve ben onu yenemiyordum.Takatim yoktu,yorulmuştum artık ve kendimden nefret ediyordum.
 Bu tembelliğim beni iyice germeye başladı.Artık yanımdaki insanlarla kavga etmeye,onları kırmaya başlamıştım.Kendi yapmadıklarımdan dolayı onlara kızarak kendimi rahatlatmaya çalışıyordum sürekli.
 Bir gün erkek arkadaşıma ingilizce öğretmek için başlangıcı nerden yapmam gerektiğine dair internetten bir araştırma yapıyordum.Bir sayfayı açtım ve okumaya başladım.Mümin Sekman'ın ingilizce öğrenmek hakkında bir yazısını okudum.Sonra aynı sitede 'Kişisel Atalet'i Yenmek' adlı konusunu açtım,okudum ve gözlerime inanamadım.Resmen beni anlatıyordu orda.Aslında bir kitabıymış 'Kişisel Atalet'i Yenmek' .Bunun babamdan gelen genlerle alakalı bir durum olduğuna kendimi inandırmışken bunu görmek ve bu durumun hastalık olduğunu öğrenmek gerçekten içimi rahatlattı.
 Artık bir çıkış yolum var.Daha tam olarak çözemedim sorunumu.Bu yazıyı yazmamın sebebi kendimi tedavi etmiş olmam ve hayatımın ne kadar güzel olduğunu anlatmakta değil.Sadece yazdığım belirtileri kendinde görenlerin bu yazı sayesinde hastalıklarının farkına varmaları,aşılamayacak bir sorunlarının olmadığını görmeleri.Şayet ben gördüm.Bunun farkında olmak bile ataleti yenmede ilk adım olacaktır.
 Tüm ataletli insanlara selam olsun...

Silkelenmeye İhtiyacı Olanlar

Kimseye inanıp kanmayın ey dostlar!
Değer verdiğiniz,tüm sözlerine kandığınız,uğruna kendinizi değiştirmeye çaba gösterdiğiniz insanları salın kendi dünyalarına.Siz onların uğruna kendinizden feregat etsenizde onlar kendilerinden hiç ödün vermeden kendi hayatlarına olmak istedikleri gibi devam edeceklerdir.Siz o kadar çok fedakarlık yapmaya alışmış olacaksınız ki onlarda buna alışmış olacak ve sadece sizden bekleyecekler herşeyi.Tüm olanların sonucunu ve olacakları...Sizde insansınız ey dostlar!Bu kadar enayi olmayın bu riyakar insanlara karşı lütfeen,rica ediyorum.
 Kendinizden bu kadar ödün verirken onun hiçbir çaba göstermemesi inanın sizi hayal kırıklığına uğratacak ve sonunda eğer sonu gelirse üzülmeniz gerekenden daha çok kahrolacaksınız.Açın gözünüzü!Boşuna kendinizi paralamayın!
Eğer bir fedakarlık yapacaksanız kendiniz için yapın.Eğer yaptığınız yanlış birşey varsa kendiniz için düzeltin.Size zararı olabileceğini düşündüğünüz için..Başkası için bunu yapmaya kalkarsanız bir süre sonra kendi hayatınızı başkalarının üzerine kurduğunuzu farkedecek yalnız herşey için çok geç olmuş olacak...Geç olmadan uyanın ey dostlar!
Diyelim ki daha önce bunu yaşadınız.Onun/onların için bu kadar kendinizden ödün verdiniz ve hayatınızı ona göre şekillendirmeye başladınız.Yapmanız gereken tek şey : 'farkında olmak'.O sırada unutun herşeyi...Ailenizi,sevgilinizi,dostlarınızı,iş arkadaşlarınızı,okulunuzu,işinizi.Dönün bakın kendinize bir :'Ben ne yapıyorum kendime?' diye sorun.Daha önce yaptığınız gibi.O zaman onları düşünürken şimdide sadece kendinizi düşünün.Yaptıklarınızı,aldığınız kararları ve bu kararlarla ne kadar yol kat ettiğinizi oturun bir kere düşünün.Herkesi bırakın bir kenara herkesle yaşadıklarınızı da.Sadece neyin sizi bu kadar yıprattığını ve neyin sizi bu kadar üzdüğünü düşünün.Buldunuz mu?Bulamadıysanız biraz daha düşünün ve yaşadıklarınıza objektif olarak bakın.Ben bekliyorum...
......
Buldunuz demek...O zaman yapmanız gereken tek şey şu.Sizi üzen ne varsa yavaş yavaş öldürün içinizde o duyguları/o insanı.Kolay olmayacak,elbet üzüleceğiz Sezen'in de söylediği gibi.Ama biz enayi de değiliz mazoşistte.Durduk yere neden kendimizi,psikolojimizi,bedenimizi yıpratalım?
Bunları yaptıktan sonra elinize ne geçecek neden yapasınız böyle birşey bunuda söyleyeceğim tabiki merak edersiniz.Hepimiz  insanız.Hayatınızdan silmeye çalışıyorsunuz bir süre sonra.Acı veriyor fazlasıyla ama biz cesaretliyiz ki böyle bir işe kalkıştık.Son gaz yola devam sonuca doğru ilerliyoruz...
Sadece kendinizi düşünmeniz gerektiğini söyleyip duruyorum.Nedenini ise Sagopa Kajmer'i bir lafıyla özetlemek istiyorum;'Ben bana kendim için lazımım'.Önce kendinizi düşüneceksiniz,kendi çıkarınızı gözeteceksiniz.Eğer kendiniz için iyi olan birşeyi yapıyorsanız emin olun hayatınızdaki insanlara da mutlaka yararı olacaktır.Düşünün;sizi kullanan bir insanı hayatınızdan çıkardınız.Bu insan arkadaşınızdı.Ee ne olacak?Hayatınızın büyük bir bölümünü kaplayan arkadaşınız/sevgiliniz gitti.Başka insanları hayatınızda onun yerine koymaya başlayacaksınız.Belki de daha değerli insanları hayatınıza alacak ve daha iyi dostluklar ve daha iyi arkadaşlıklar edineceksiniz.Aynı hataları yapmayacağınız için daha kötü bir belkiniz olmayacaktır...
Sonucuda bağladığıma göre artık gitme vakti geldi.Ne karar verirseniz verin sonunda mutlu olmanız dileğiyle....




(20 ekim 2011 de yazdığım bir blogtur)